Soru: Pektus ekskavatum (kunduracı göğsü) nedir ve neden oluşur?
Cevap: Halk arasında kunduracı göğsü veya çökük göğüs olarak ta bilinen pektus ekskavatum (PE), göğüs duvarı yapısal bozukluklarının en sık görülenidir.
Toplumda iman tahtası olarak bilinen göğüs ön duvarında yer alan sternum kemiğinin çöküklüğü ile karakterizedir. Neden oluştuğu tam olarak bilinmemekle birlikte, kaburgaların kıkırdak kısmının anormal büyümesi söz konusudur. Aşırı büyüyen kıkırdak kısımlar sözünü ettiğimiz iman tahtası kemiğinin arkaya doğru çökmesine neden olur.
Genetik geçiş gösterilmemiş olsa da hastaların %40’da aile öyküsü vardır.
300 ila 400 canlı doğumda 1 görülür. Erkeklerde kadınlara oranla 4 katı daha sık görülür. %85 oranda doğumdan sonraki ilk yılda fark edilir. Bazen “güvercin göğsü” ile birlikte görülebilir ve asimetriye neden olabilir.
Soru: Peki bu yapısal bozukluğun bireyin sağlığı üzerine olumsuz etkileri nelerdir?
Cevap: Aslında yok denecek kadar azdır. Ancak çöküklüğün derecesine bağlı olarak akciğer ve kalp üzerine bası ortaya çıkabilir. Çöküklüğün fazla olduğu bireylerde solunum fonksiyonları olumsuz etkilenebilir. Aynı şekilde iman tahtasının hemen arkasında bulunan kalp daha fazla sola yer değiştirir. Kalbin sağ karıncığına olan bası kalbin her atımda akciğere yolladığı kirli kanın hacminde azalmaya ve kalbin bir miktar daha fazla çalışmasına neden olabilir. Ancak yine de bu durum sık değildir ve göğüs duvarının düzeltilmesi ile bu tür olumsuzluklar ortadan kalkar.
PE’un asıl olumsuz etkisi kozmetiktir. Göğüs duvarındaki çöküklük okul çağı veya ergenlik dönemi çocuklar açısından özgüven kaybına neden olan bir durumdur. PE olan çocuk spor aktivitelerinden uzak durur. Göğüs şeklini kapatmak için kat kat giyinir. Fiziksel temastan kaçınır. Arkadaşları ile arasına mesafe koyar. Onların evinde kalmaz. Birlikte tatile gitmez veya gitse de yüzmez. Bu özgüven eksikliği okul başarısını da olumsuz etkiler.
Soru: Pektus ekskavatum nasıl tedavi edilir?
Cevap: PE’un kabul görmüş, ameliyat dışı bir tedavi stratejisi yoktur. Bugüne kadar tanımlanmış olan ameliyat dışı yöntemlerin anatomik düzelme sağladığına dair elimizde bilimsel bir veri yoktur. Dolayısıyla günümüz için geçerli tedavinin cerrahi olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde göğüs cerrahları tarafından en çok tercih edilen iki ameliyat vardır.
Bunlardan ilki ”modifiye ravitch” dediğimiz “açık ameliyat”, öteki ise “nuss ameliyatı” dediğimiz kapalı ameliyat. İlk ameliyat göğüs ön duvarında dikey veya yatak görece uzun bir kesi gerektirir. Meme dokusu altında yer alan kaslar kaldırıldıktan sonra iman tahtasının her iki tarafında yer alan kaburgaların kıkırdak kısımlarından bir miktar çıkarılması ve iman tahtası dediğimiz sternum kemiğinin düzeltme işlemine tabi tutulmasından ibarettir. Ayrıca yeniden çökme gelişmesini önlemek amacıyla sternum kemiğinin üzerine veya altına çeşitli metale benzeyen plaklar da uygulanabilmektedir.
Nuss yöntemi dediğimiz “Kapalı ameliyat” ise göğüs duvarının her iki yanından daha küçük kesiler ile “lorenz barı” dediğimiz çelik bir plak uygun şekil verilip sternum arka duvarına yerleştirilmesinden ibaret bir işlemdir. Bu işlem torakoskopi dediğimiz bir kamera sistemi kullanılarak uygulanır.
Avantaj ve dezavantajlarına göre iki yöntemi kıyaslayacak olursak;
Açık ameliyat görece daha uzun sürer ve göğüs ön duvarında daha uzun bir iz olur.
Kıkırdak çıkarılması sonrası torasik konstriksiyon dediğimiz göğüs kafesinin daralması kapalı ameliyatta hemen hemen olmaz iken, açık ameliyatın en istenmeyen risklerinden biri ve bu durum solunum fonksiyonlarında bir miktar bozulmaya neden olabilir.
Açık ameliyat sonrası göğüs duvarı zayıflar, stabilitesi ve gücü kısa sayılamayacak bir süre azalır. Kapalı ameliyatta is çöküklüğün düzeltilmesi amacıyla sternum kemiği arkasına konan çelik bar nedeniyle böyle bir durum söz konusu değildir.
Kapalı ameliyatta ise ameliyat sonrası açık ameliyata göre daha fazla ağrı olur. Bu ameliyatta kullanılan çelik bar bu süre içerisinde kalp masajı gerektiren bir durum söz konusu olursa engelleyici ve zorlaştırıcı olabilir. Yine bu barın ortalama 2 yıl sonra çıkarılması gerekir ki bu da ikinci bir ameliyat anlamına gelir.
Op. Dr. Gültekin Gülbahar